25 Kasım 2014 Salı

Angelina ve Brad mutlu mu? Emin misiniz?

 

Hayatım ne yemek istersin?
Sevgilim çoraplarını ne güzel bir yere koymuşsun...
Aşkım gömleklerini ütüledim, dolaba koydum...
Aaaa tabi tabi bu gece de çık arkadaşlarınla....
Canım sarhoş olunca ne kadar tatlı oluyorsun...
Ay ne iyi ettin de çocuğa bağırdın bravo...
Bir tanem sen hiç yorulma ben bulaşıkları hallederim...
Bu gece hangi fantezi seni mutlu eder?

İşte anahtar cümleler sayın bayanlar. Mutlu bir evlilik yürütmek istiyorsanız bu cümlelerden en az birini gün içinde kullanmaya dikkat edin. Olay bu kadar basit aslında. Hem yapmıyorsunuz hem de söylenip duruyorsunuz ay...Neymiş efendim mutlu evlilik mi olurmuş, her şey ne kadar da sıradanmış, erkekler ne kadar da anlayışsızmış falan filan. Oluyor mu hiç yakışıyor mu sizin gibi zeki kadınlara...

Hadi sorumun yanıtını bulmaya çalışayım bir zahmet...Siz de hem okuyun hem de düşünün olur mu? Önce mutlu evli çiftlere bir göz atalım. Mesela bakınız Angelina ve Brad'e...Kısaca onlara Brangelina diyoruz.

Bunlar iki düğün mü yaptı ay...Bu fotoğraf bambaşka...

 

 

http://www.sabah.com.tr/multimedya/galeri/kultursanat/angelina-jolie-dugunden-ilk-kareler

 

Bunlar kesin mutlular di mi? Mutlular mutlular. Bunun için Angelina tam anlamıyla üstüne düşeni yapıyor bence. Hatta başta yazdığım o cümlelerin hepsini her gün söylüyor bile olabilir. Baksanıza yapmasa bu kadar mutlu olurlar mı? Ya da Brad ile olan her kadın mutlu mu olur:) Yok canım daha neler? Zavallı Jennifer Aniston'un ne günahı vardı o vakit? Hatırlarsanız Brad ile Angelina'nın ilişkisi her ne kadar inkar etseler de Jennifer Aniston'la evliyken başladı...

 

                                           

 Bakınız çiftin ilişkisi nasıl başlamış...

http://www.hthayat.com/iliski/haber/1000016-angelina-jolie-ve-brad-pittin-film-setinde-baslayan-asklari

 

 

 

 Görüyor musunuz Brad nasıl da tatlı, nasıl da mutlu bakıyormuş ama mutlu değil miymiş yani anlamadım ki!

 PEKİ YA BİZDE DURUM NASIL?

 Gelelim bizim mutlu evli çiftlerimize. Benim şu günlerde çok dikkatimi çeken bir çift var. Buyurun bakın...TIKLAYIN TIKLAYIN ÇEKİNMEYİN...

 

KOCAM SÜRÜNSÜN İSTEDİM SÜRÜNDÜ DE

 

Peki Ece Erken neden kocasının sürünmesini istemişti? İzleyelim bakalım ne olmuş bu çiftin arasında.

 

http://webtv.hurriyet.com.tr/magazin/ece-erken-in-esi-serkan-ucar-in-kavgasi_98969



Ya işte bu yeni evli ve mutlu bir çiftin hikayesi sevgili okuyucu:) Bu nasıl mutluluk derseniz işin özü erkeği süründürmekte mi yatıyor acaba diye sorarım sizlere. Bunlar beni bağlamaz ben kendi evliliğime bakarım diyorsanız da buyurun buradan yakın yani aşağıdaki testi yapın...

 

 

mutlu evlilik testi

 

Evet nedir durum? Bana dedi ki test; evliliğiniz yolunda ama tedbiri elden bırakmayın...Nasıl, nerede, ne zaman, ayyy nedennnnn ne tedbiri:) Size ne dedi bilemedim ama ben başa dönüyorum hanımlar. O yazdığım cümleleri günde bir kez tekrar edin bakın nasıl her şey toz pembe olacak. Ama yok sana ne inanacağım diyorsanız bakın uzmanlar ne demişler mutlu evlilikle ilgili...Hem de 10 altın kural koymuşlar konuya.

                                 

 mutlu-evliligin-10-altin-kurali--saglik-1491447

 

Araştırma yaparken rastladığım bu link de oldukça ilginç sevgili arkadaşlarım. Benim girişte yazdığım maddelere bilumum maddeler daha eklemişler ve demişler ki; sevgili kadınlar  mutlu olmak istiyorsanız bunları yapın. Yapın yapın çekinmeyin. Oy oy oy muhakkak okumalısınız derim ben...

 

http://www.evlilikhazirliklari.com/content/contentDetail_669_37_58/mutlu-bir-evlilik-icin-bayanlara-30-tavsiye-.aspx

 Ve son olarak olaya son derece bilimsel yaklaşan bir site sizlere...Ben göz attım valla her telden çalıyor yani her tür ihtiyacı gideriyor bence....   

 

http://www.e-psikiyatri.com/tag/mutlu-evlilik



 

Ve son söz: Bırakın onu bunu da önce mutlu insan olun...Gerisi gelir zaten. Ha sen bunu yapabiliyor musun derseniz bilmem zaman zaman evet zaman zaman hayır derim galiba. Ama iyiyim be, iyiyim iyiyim, siz de öyle olun sevgili kalın...

 

Hayatta hep mutlu olursam, hayalini kuracak neyim kalır.

DOSTOYEVSKI

 

 

 

 

29 Ekim 2014 Çarşamba

CINDY,ELVAN,BARBİ VE BEN...YÜRÜYORUZ...

YOK YOK BÖYLE OLMAK İÇİN YÜRÜMÜYORUM...

                                           BÖYLE OLMAK İÇİN HİÇ YÜRÜMÜYORUM... 

                                           YÜRÜSEM DE OLAMAM Dİ Mİ:)

YOK ARTIK CANIM DAHA NELER...BUNUN İÇİN HİÇ YÜRÜMÜYORUM...

PEKİ BEN NEDEN YÜRÜYORUM?

Hikayem başladığında aylardan eylül'dü...İssiz güçsüz dolanmanın verdiği rehavetten olsa gerek tartıya çıkma cesaretini gösterdim.Tartı da bana günümü gösterdi.38 yıllık bu sefil hayatım boyunca (lafın gelişi ay yoksa sefil falan değilim) 60 kg'ın üstüne çıkmayan ben,bir eylül akşamı 64.7 sayısıyla karşılaştım. Pi sayısından daha saçma ne olabilir diye düşünürken çok daha saçma bir sayıyla karşılaşmış ve uzunca bir süre bu şoku üzerimden atamamışken karar verdim yürümeye...Hedef 10 kilo,yol arkadaşı 2 idi...Önce yol arkadaşlarımı kaybettim sonra da hedefimi küçülttüm. Çünkü olmuyor arkadaş.2 ayı devirdim, neredeyse her gün 5 kilometreyi yürüdüm 2 kiloyu zor verdim...Peki soruyorum size ben hala neden yürüyorum?

Siz bana yanıt  veremeyeceğinize göre ben veriyorum...Çünkü yürürken müziğin sesini sonuna kadar açıp beynimin sesini kapatıyorum, hayata dair tüm kırgınlıklarımı ve kızgınlıklarımı adımlarımla toprağa atıyorum,bir saat boyunca dünyadan uzak, uzaya yakın yaşıyorum ...Uzun lafın kısası gerçeklerden kaçıyorum ve mutlu oluyorum.Bu arada da çaktırmadan spor yapmış oluyorum fena mı?

Sonra eve geliyorum tekrar tartıya çıkıyorum ve gerçeklerle bir kez daha yüzleşiyorum...Allah'ım şişmanım, işsizim ve ve veeeeeeeeeeeee...Yürüyüş çok faydalı bir şey:)

Gerçekten çok faydalı valla saçmalamıyorum.Bakınız neden faydalıymış yürüyüş...Şu an ben aşığı olduğum meslek muhabirliği yapamadığıma göre Uzman Tv'nin muhabirine bağlanalım:

http://www.uzmantv.com/yuruyusun-vucuda-faydalari-nelerdir

Bir de yazılı basının görüşlerinden faydalanalım:

http://www.milliyet.com.tr/yuruyus-yapmanin-13-temel-faydasi-guzellik-1898042/

E siz de gördünüz işte yürüyüş yapmak vallahi de billahi de çok faydalı. Faydalı da ben yine başa döneceğim; yav ben neden kilo veremiyorum? Acaba usülünü mü bilmiyorum diyip biraz araştırma yapayım dedim bakın neler buldum. Yani herşeyin bir tekniği var ya yürüyüşün de varmış meğer.

Öncelikli olarak ihtiyacımız olan en önemli şey iyi bir yürüyüş ayakkabısı ve pamuklu terletmeyen giysiler.İnce tabanlı ya da makosen ayakkabılarla yürüyüş yapmamak gerekiyormuş aman dikkat!Başka ne yapmak gerekiyormuş peki?

Yürüyüşün ilk bir-iki dakikasında yavaş yürünmeli sonra hızlanmalıymışız.
Hızınız yürüyüş sırasında konuşmanızı engelleyecek düzeyde olmamalıymış. 
Eğer nefes nefese kalıp konuşamıyorsanız hızınız çok fazla, hiç çaba harcamadan konuşuyorsanız çok yavaşsınız demekmiş

Doğal yürüyüşünüzle yürümeli ve elleriniz doğal bir şekilde yanlarda sallanmalıymış
Yürüyüşün bitmesine 2-3 dakika kala terinizin soğuması için hızınızı azaltmanız gerekiyormuş

Yürümeye haftada 3-5 kez 20 dakikayla başlayıp süreyi yavaş yavaş artırmak gerekiyormuş

Eğer biraz da ağırlık katarsanız olaya daha çok yağ yakarmışsınız...

En önemlisi düzenli yürümek gerektiğiymiş.Yani ay bugün çok üşendim yürümesem olmaz mı?Olmazzzzzzzz.Haftada 5 gün düzenli yürüyüş şartmış...

Ve ağzınıza bir hakim olun yahu diyorlar:) ben değil uzmanlar diyor...
Bir şeyi yemeden önce onu yakmak için ne kadar yürüyeceğimizi düşünmek faydalı olabilir mi acaba. 

Mesela bir jelibon şekerini eritmek için bir futbol sahasını tamamen yürümek gerekiyormuş. Offff pek fena...

Valla ben yağmur da yağsa kar da yağsa yürümeye devam edeceğim.Çünkü gerçekten yürüyünce kendimi iyi hissediyorum.Hatta yürümediğim zamanlarda bir suçluluk duygusu yaşıyorum ki sormayın gitsin.

Bazen diyorum ki kızım ülkenin haline bak sen forma girsen nolacak sonra da diyorum ki umut fakirin ekmeğidir hadi Özlem hadi yavrum yürü...Her gecenin bir sabahı vardır. 

Cem Yılmaz'ın deyişiyle: Her şey çok güzel olacak, hadi yürüyün...

Ve son söz Cumhuriyet Bayramı'mız kutlu olsun...

26 Nisan 2014 Cumartesi

O tokat benim kalbime indi

Minicik suratına tokat yiyen bir çocuk görseniz ne yaparsınız? Hem de tokatı atan annesiyse?
Ben gördüm. Peki ne yaptım? Annesinin üzerine yürüdüm...

Kusura bakmayın bu yazıda fotoğraf yok. Çünkü aklıma ilk gelen şey annenin fotoğrafını çekip deşifre etmek olsa da bunu yapmadım, yapamadım... 
Ben o minik bebek için, annesine bağırmak dışında başka hiçbirşey yapamadım.
Hala her gece uyumadan önce, yüzüne tokat atan annesine sıkı sıkıya sarılan o sarı kafalı çocuk için üzülüyorum... Acaba hep dayak mı yiyor diye düşünmeden edemiyorum...
Metroda çılgınlar gibi ağlayarak biberona sarılan,boş olduğu için avazı çıktığı kadar bağıran ve annesinden bir kere de değil tam iki kere üç tokat yiyen güzel gözlü çocuk!
Senden özür dilerim, seni o boş boş bakan canavar kadının kucağından çekip alamadığım için, sizi takip edip adresinizi bulup, görevini nasıl yaptığını bilemediğim sosyal hizmetler ve çocuk esirgeme kurumu yetkililerine şikayet edemediğim için özür dilerim... 
Ne kadar ütopik değil mi? Avrupa'da yaşamıyoruz ki seni alıp daha iyi şartlarda koruyup kollayalım...
Aç mıydın? Susuz muydun?Annenin seni doyuracak parası mı yoktu? Neydi be yavrucum derdin?
Anne olmak sabır ister dedim kadına, vurma çocuğa...Metrodan inerken gözüm arkada kaldı...

Anne olmak sabır ister,hoşgörü ister...
Anne olmak kendinden vazgeçmektir...
Anne olunca kendi hayatının çok kıymeti kalmaz...
Geleceğe dair, kendine dair hayallerin olmaz...
Her hayalin çocuğunun mutlu olması üzerine kurulur...
İşinden hatta aşkından bile vazgeçersin çocuğun için...
Onun gözyaşı içine akar,ateşi seni yakar...

Eğer bunlara katlanamayacaksanız doğurmayın diyeceğim ama kime diyorum ki? Türkiye'de çocuk peynir ekmek yer gibi yapılıyor... Herkes yapıyor di mi? 

O tokat benim kalbime indi...
Uyuyamıyorum...
Yapmayın be, vurmayın çocuklara...


Özlem Ögen Yurdakul

7 Nisan 2014 Pazartesi

Yapmayın! Bu Kadar Acımasız Olmayın

Yapmayın! bu kadar acımasız olmayın...
Onlar zaten minicik bir bedenle birlikte öldü...


Yalnızca ailesi değil, çoğumuz Minik Pamir ile birlikte içimizdeki bir şeyleri kaybettik...
Kimimiz masumiyetimizi,kimimiz umudumuzu, kimimiz de gelecekte bir şeylerin daha güzel olacağına dair umutlarımızı...



Ama onlar üç buçuk yaşında, gülünce yüzünde güller açan biricik yavrularını kaybettiler.Buz gibi,pis,hain,katil bir havuzdan çıkan bir bedene son kez sıkıca sarıldılar...
En çok da bu fotoğraflar içimi dağladı...O minik ayaklar ne güzel kokar bir bilseniz...


Özür dilerim bir kez daha içinizi acıtmak istemezdim ama bu aileye yapılan haksızlığa isyan ediyorum.

Beş yaşında bir erkek annesi olarak,çocukların istediklerini yapmakta nasıl da usta olduklarını anlayın istedim.İçinizdeki "aman bunlar  da nasıl bir anne babaymış,çocuk evden nasıl çıkmış" cümlelerini sarf etmeden bir kere daha düşünün  istedim.

Evet Pamir bir şekilde kapıyı açmış,çitleri aşmış ve yan villanın havuzuna düşmüş.

Evet bu  felaket malesef gerçekleşmiş.

Ama bu trajediyi, kapı neden kilitli değilmiş,çocuk uyanıkken onlar neden uyuyormuş gibi sorularla lütfen daha da can acıtacak kıvama sokmayın.

Siz onların bu soruları kaç milyon kez kendilerine sorduklarını biliyor musunuz ve ömür boyu bu azapla nasıl yaşayacaklarını...

Hangi anne,dokuz ay canından can verip taşıdığı,üç sene boyunca uykusuz saatler geçirip başından hiç ayrılmadığı,eline diken batsa canı onun kadar yandığı yavrusunu pisi pisine bir havuza kurban vermek ister?

Hangi baba, yüzünü böylesine güldürebilmeyi başardığı yavrusunu,oğlunu henüz minicikken kara  toprağa emanet etmeyi ister?

Olmayın,bu kadar acımasız olmayın...



Bakın aşağıda güzel çocuk Pamir'in görüntüleri var...

İzleyin,görün nasıl sevgi dolu bir ortamda büyüyormuş...

Pamir'in görüntüleri

Bakın Pamir'in yüzü her fotoğrafta nasıl da güzel gülüyormuş...

Pamir'in fotoğrafları

Ben bu fotoğraflara baktıkça, yazdıklarınıza,düşündüklerinize,söylediklerinize isyan ediyorum.
Dil,din,mezhep,sağ,sol ayırımınızdan utanıyorum...
Ve içimde kırıntıları kalmış umut parçalarımın birazını daha kaybediyorum...

http://www.sabah.com.tr/Yasam/2014/04/06/minik-pamirin-cenazesi-gasilhaneden-alindi

Onların içi acıyor,onların canı yanıyor,onların gözünde yaş kalmamış...
Onlar Pamir ile birlikte kapkara bir toprağın altına,karanlıklara gömülmüş.
Onlar artık yaşayan ölüler olmuş...

Yapmayın bu kadar acımasız olmayın...

Pamir'in babasının son açıklaması

Özlem Ögen Yurdakul


Posted via Blogaway

Karar verdim vale olacağım...

Karar verdim ben vale olacağım...
Neden mi? Az önce okuduğum ve başlığı "Bırakın Kpss İle Uğraşmayı,Vale Öğretmenden Daha Çok Kazanıyor" haberi yüzünden...


Şimdi bilen biliyor, bilmeyene de ben anlatayım.Efendim takriben 4 ay kadar önce editör yapımcı olarak çalıştığım Tv8 Kanalı'nın satılması üzerine işsiz kalmıştım.Hala da isşizim...İşsiz kalma maceram ayrı bir yazı konusudur...Unutturmayın anlatacağım muhakkak.Ama bugün neden vale olmak istiyorum onu konuşalım...



4 aydır sayısını bilmediğim kadar çok iş görüşmesi yaptım...Hepsinde de aynı soruyla karşılaştım. Kaç lira istiyorsunuz? Sizce 17 yıldır medya sektöründe sürünmüş (evet ya 17 sene olmuş ben de inanamıyorum,sene 1996'ydı Trt Haber Merkezi'ne başladığımda) biri kaç lira istemeli? 10 bin,7 bin, 5 bin... hahaha güldürmeyin beni...Vallahi de billahi de 3.500 ytl, hala ytl'mi yoksa tl'mi olduğunu bilmediğim bir rakam istiyorum.Ve ne cevapla karşılaşıyorum sizce? Aaaa o kadar bütçemiz yok oooonooo...


Her ne kadar bizim ülkemizdeki valeler bu fotoğraftaki gibi olmasa da ayda tam tamına 3 bin lira kazanıyormuş. 

E neden o zaman ben de vale olmuyorum. Bu abi gibi giyinmesem de, kot pantolonumu çeksem dizime, botlarımı giysem ayağıma, maç günleri çıkıp Aslantepe'de gel gel yapsam nasıl olur? Valla cebime ayda 3000 girecekse neden olmasın?


Hem yayın telaşı yok,programa kimi konuk alacağız,konukla ne konuşacağız yok...Hatta daha da önemlisi ay kanal satıldı işsiz kalacağım derdi de yok.Oh ne ala memleket...Ama bir sorun var ben az biraz kokoşluğu severim.Öyle  her gün kot,bot olmaz...Şöyle giyinsem süslensem sonra gel gel yapsam olmaz ki.Ne derler adama sonra? Bir de gözden kaçırdığım bir şey daha var: vale sadece gel gel mi yapıyor kardeşim.Bir de park ediyor di mi:) Araba küçükse problem yok da ben kendi koca arabamı oraya  buraya sokamadığım için ondan bundan yardım isterken nasıl vale olcem be arkidiş?


O zaman şöyle bir çözüm düşünelim: ben benim gibi işsiz ama iyi park eden bir medya mensubu arkadaşımla ortak olayım.Mümkünse erkek olsun.Kazandığımızı yarı yarıya paylaşalım. E ne de olsa bizi işe almak isteyen patronlarda en fazla 2000 tl veriyor.1500 neyimize yetmez ki. Gül gibi geçinip gideriz di mi ama?
Diycem ama değil. Bakınız Türkiye Kamu-Sen'in asgari geçim indeksi araştırmasına göre, mart ayında 4 kişilik ailenin asgari geçim sınırı 3 bin 866 lira 28 kuruşmuş.
http://www.finansgundem.com/haber/aylik-gecim-siniri-3-bin-866-lira-oldu/584103

Haberin bir kısmını aşağıya kopyalıyorum...Olur da tıklamaya üşenirseniz diye.Çünkü burada çok  önemli bir cümle daha var..."İnsan onuruna yaraşır bir yaşam" diyor. Dikkatinizi çekerim...


"4 kişilik bir ailenin kimseden yardım almadan insan onuruna yaraşır bir yaşam sürmesi için gerekli tutar olarak ifade edilen "refah sınırı" ise 3 bin 866 lira 28 kuruş olarak berilendi.
Araştırmaya göre, bir kişinin sosyal yaşam içerisinde hayatını sürdürebilmesi için gerekli en düşük miktar olan "açlık sınırı" ise bin 470 lira 9 kuruş oldu.
Türkiye'de 4 kişilik bir ailenin ortalama gıda ve barınma harcamaları toplamı da bin 528 lira 4 kuruş olarak tahmin edildi."


Bilmem anlatabildim mi? Kaçımız insan onurunu yaraşır bir hayat sürebiliyoruz? Süren yok mu,var...Ayakkabı kutularında falan paraları olanlar yok mu ,var...Sesi soluğu olmadığı halde bir konserden yüz binlerce lira kazanan, ekrana çıkıp iki laklakla kesesini dolduran yok mu,var...Bu cümleleri uzatabilirim ama uzatmayacağım....İşin özü şu: Bizim gibi ekmeğini taştan çıkarmaya çalışanlar için durum vahim, Allah yardımcımız olsun...Bana da tez zamanda, valelikle geçinemeyeceğime göre daha parlak fikirler 
versin...Amin...

Hadi size son bir iyilik...Buyurun buradan yakın...En parlak 20 iş stratejisi...Okuyalım öğrenelim:)
http://www.girisimcifikirler.com/yazi/en-parlak-20-is-stratejisi

Özlem Ögen Yurdakul







17 Mart 2014 Pazartesi

Ucuz ölümler ülkesi...

Burası Türkiye,
Burası ucuz ölümler ülkesi...
Burası annelerin,babaların, elleriyle yavrularını ansızın kara toprağa koyduğu,
Yalancı bahar ülkesi...

Onun katili de sizsiniz...Neden biliyor musunuz? 

Ülkede işini bilerek yapan sorumluluk sahibi insanları barındırmadığınız için...

Neden biliyor musunuz? Üniversite sınavlarında soruları çalıp hak etmeyene kazandırdığınız için...

Neden biliyor musunuz? Çalışanın,bilenin ve tecrübelinin bulunacağı yerlere onu bunu soktuğunuz için...

BU ÇOCUĞUN KATİLİ SİZSİNİZ...PEKİ YA SİZ KİMSİNİZ? KENDİNİZE HİÇ 

SORUYOR MUSUNUZ?


Haberi okuduğumda tüylerim diken diken oldu...Türkiye'nin  en gelişmiş şehirlerinden birinde, şehrin en orta yerinde,her gün yüzlerce vapurun kalktığı Sirkeci İskelesi'nde, içinde dört kişiyle bir araba denize düşmüştü.Bir medya çalışanı merakıyla başladım orayı burayı kurcalamaya....Sonunda öğrendim ki gerçekten düşmüş o araba denize ve gerçekten küçük bir kıza mezar olmuş o umut renkli kırmızı araba...


http://gundem.milliyet.com.tr/arabali-vapura-girmek-uzere-olan/gundem/detay/1852146/default.htm

Önce dediler ki annesi yanlışlıkla fren yerine gaza basmış...

Sonra dediler ki çocuk zaten lösemiyniş..

Ahh be ahhh, ama ne önce ne de sonra biri çıkıp da demedi ki bu bir kaza değil cinayet, suçlular cezasını çekecek...




Bir kez daha yazıyorum bu bir vapur kazası değil, bu bir cinayettir...Çünkü vapura binen araba tam olarak yerleşmeden ve kapağı kapanmadan vapur hareket etmiştir.Orada onlarca insanın ve en acısı da görevlinin gözleri önünde kırmızı araba yavaş yavaş denize gömülmüştür...Ece Su gömüldüğü denizden alınıp  kara toprağa gömülmüştür...Neden mi?

Çok üzgün olabilir,ömrü boyunca bu yükün altında yaşamak zorunda kalabilir,hatta belki de o da Ece Su'yun anne ve babası gibi o minik bebekle ölmüş olabilir...Her ne olursa olsun bu masum yavruyu işini bilmeyen bir kaptan öldürmüştür...


Ama malesef burası Türkiye... burada canın kıymeti yok...

Burada hiç suçu olmadan birileri 6 yıl hapis yatarken birileri de kendi vicdanının mahkumu oluyor sadece...

http://www.cnnturk.com/haber/turkiye/arabali-vapur-faciasinda-3-kisi-serbest

Ece Su'yun annesi makyözmüş...Onlar bizim sektörün en zor işini yapanlarındandır. 

Onlar hayatlarının tek amacı güzel görünmek olanları güzel yaparlar..Oyuncu dostları onu cenazede yalnız bırakmadı...En azından bu ülkede hala sorumlu ve vicdanlı oyuncular olduğunu bize bir kez daha hatırlattı...


Cenazeye anne Ebru Güleren Yılmaz'ın makyöz olarak çalıştığı Karadayı dizisinin ünlü oyuncuları Kenan İmirzalıoğlu, Şebnem Dilligil, Başak Okay, Leyla Tuğutlu, Barış Falay, Aslı Orcan katıldı...

Bergüzar Korel de twitterda şu sözlere yer verdi: “Oluyor böyle, bunlar görünmez kazalar”diyen Bayrampaşa  Belediye Başkanı Atilla Aydıner”

 “Bu görünmez kaza değil. Peşini bırakmayacağız”

 “Bizim CAN’ımız gitti. Ece’miz gitti. Bir anne evlatsız kaldı, diğer annemiz yaşamak için mücadele ediyor.”

 “Kaza, feribotun kapak kapanmadan iskeleden ayrılması sonucu meydana geldi...!!!! Biraz insan olun biraz yürekli olun! BİRAZ!!!!!!”

 “Sağlıklı bir yavru için lösemi deyip “zaten ölecekti” imasında bulunan zihniyet. Ben size ne diyeyim, ne edeyim? VİCDANSIZLAR”



Son Söz Başa Dönüyorum...

Burası Türkiye,

Burası ucuz ölümler ülkesi...

Burası annelerin,babaların, elleriyle yavrularına ansızın kara toprağa koyduğu,

Yalancı bahar ülkesi...

Ve bu ülkede işini hakkıyla yapan adam bırakmadığınız için siz yöneticiler Ece Su'yun ölümünden sorumlusunuz!

özlem ögen yurdakul


Posted via Blogaway

12 Mart 2014 Çarşamba

Berkin! Oy kuzum oy...

Benim bir oğlum var.Adı Rüzgar,

Adını Rüzgar koydum, koydum ki onun gibi özgür olsun...

Kimseye hesap vermeden,

İstediği yerde, istediği zaman essin...

Bazen kızsın,köpürsün poyraz olsun...

Bazen sussun,durulsun meltem olsun...

Rüzgar'ı kucağıma verdiklerinde anladım,

Anladım ki herşey farklı artık bana...

Anladım ki benim artık kendi canımdan öte bir can var...

Anladım ki onun sacının teline dokunanın vah haline...

Tıpkı Berkin'in annesi gibi...

Benim hayallarim var...

Benim umutlarım var...

Mesela benim oğlum da uçurtma uçuracak...

Benim oğlum da okula gidecek...

Hatta belki de benim oğlum sporcu olacak...

Kimbilir sevdiceğiyle çıplak ayak çimenlere basacak.

Her ne olursa olsun benim oğlum hep çok mutlu olacak...

(biliyorum bu fotograf fotomontaj...olsun ben berkin'i boyle sevdim)

Ve benim oğlum da  umarım bir gün "yalnızca bir ağaç be" demeyip onu canı pahasına  korumak için böylesine gururlu bir mücadelenin içine dalacak...

Berkin'in annesinin de vardı hayalleri...

Hayaller toprağa gömüldü...

O da her sabah uyandığında yavrularının kokusunu içine çekip, şükrederdi....

O da her gün çocuklarını dualarla okula gönderirdi...

O da her zaman kuzularının eline diken batsa onlardan çok acırdı...

Ama bitti...

O yavrusunu kim olduğunu bilmediklerinden koruyamadı...

O yavrusunu öpüp koklayıp içine hapsedemedi...

O  yavrusunu ekmek kavgasında kara toprağa armağan etii...

Berkin annesinin elini hiç istemeden bıraktı...

BERKİN NE OLUR BIRAKMA ANNENİN ELİNİ

"Annem" kelimesi hiç bu kadar acıklı olmadı...

"Oy kuzum oy"  Berkin, kendi gibi küçük tabuta hiç yakışmadı...

Berkin'in annesi benim içimi dağladı...

Sen Bizim Hiç Unutmayacağımızsın...

Özlem Ögen Yurdakul

Posted via Blogaway


Posted via Blogaway

10 Mart 2014 Pazartesi

Kadının "Zerre" kadar kıymeti yok mu?


Zerre kelimesi size ne çağrıştırıyor? Bu soruyu bana aşşağıda yazacağım filmi izlemeden önce sorsaydınız "küçücük bir şey" yanıtını verirdim. Hiç şüphesiz izlemeyenleriniz de aynı şeyi söyleyecektir.Peki ya izleyeniniz...
Küçük aslında sandığınız kadar küçük değildir...İşte zerre de öyle birşey. Koskocaman bir evren içinde,minnacık,anlamsız ve rastgeleymiş gibi görünebilirsiniz peki ya biraz daha yakından bakarsanız?

Zerre fragman izle
http://tr.wikipedia.org/wiki/Zerre_(film)

Fragmandan pek birşey anlamamış olabilirsiniz.O zaman ben size anlatmaya çalışayım. 
Filmi geçen yıl sevgili sinema aşığı dostum Olgu ile izledim.Çıktığımda dedim ki "ben kendimi çok suçlu hissediyorum." Boğazıma düğümlenen şey o kadar büyüktü ki günlerce yutkunamadım. 
Dün de malum Dünya Emekçi Kadınlar günüydü. Ben böyle günleri pek sevmem. 
Ama dün bu film aklıma düştü. Bir kadının acıyla, umutla, kendi ve sevdikleri için hayatta kalma mücadelesini anlatan,tabir-i caizse silkeleyip atan bir film Zerre...


Bir kadın düşünün adı, Zeynep...
İstanbul'u düşünün ama İstinye Park İstanbul'unu değil, Tarlabaşı'nın derme çatma evlerinde, 
yoksulluğun insanların boğazına bastırdığı bir İstanbul'u...
Evde zihinsel engelli bir kızı ve yaşlı bir annesi olan Zeynep'in hayatla kıyasıya mücadelesi insanın kanını donduruyor...İşten atılıyor,bulaşık yıkıyor ,mahalledeki lokantadan yemek alıyor, ev sahibinin saldırısına uğruyor ama yine de yavrusunu doyurmak için bir kartal hırçınlığıyla oraya buraya saldırıyor. Son çare Tekirdağ'da haftalığı 90 ytl'ye bir tekstil atölyesine çalışmaya gidiyor.Orada da kadına yalnızca bir cinsel meta ya da her ne kadar kullanmayı hiç sevmesem de et parçası olarak yaklaşan ustabaşılar çıkıyor karşısına...


Gelin Filmin künyesine ufak bir bakış atalım...Filmde Zeynep karakterine can veren Türk asıllı Alman bir oyuncu,Jale Arıkan...O kadar gerçekçi bir portre çiziyor ki sanırsınız Zeynep değil fakir olan, Jale...Anne rolünü Ruçhan Çalışkur ve engelli küçük yavruyu da Dilay Demirok canlandırıyor.Yönetmen koltuğunda genç bir isim var...Erdem tepegöz...İsterseniz aşağıda bu başarılı yönetmenin bir röportajı var okuyabilirsiniz...



erdem tepegöz röportajını okuyun bence

Jale Arıkan henüz 6 yaşındayken Almanya'ya göçen bir ailenin çocuğu.Türk kadınının dramını anlatabilmek için oyunculuğu seçmiş ve birçok Alman yapımında rol almış bir  oyuncu...İşte bu oyuncu, benim filmi izlerken defalarca "hayır ya böyle olmamalı" çığlıkları atmama neden oldu.Filmde en çok etkilendiğim sahnelerden biri nedense engelli kızını leğende yıkadığı sahneydi. Eve gelip bir duşum ve 24 saat akan sıcak suyum olduğu için hem şükrettim hem de Türkiye gerçeğini yansıttığı için çok acı çektim.

Jale Arıkan kimdir














Ben aslında filmi çok anlatmak istemiyorum hatta oyuncuları da...
Ben İstiyorum ki siz de izleyin.
Ben yalnızca bana hissettirdiklerini sözlere dökmeye çalışıyorum...
Yoksulluğun ne kadar acıttığını, Türkiye'de kadın olmanın hele de yalnızsanız ne kadar zor olduğunu,umudun tükenmeyebileceğini ve mücadelenin erkekten çok kadına yakıştığını görmenizi istiyorum. 
Eğer izlerseniz bu muhteşem film sizi bir nebze ve kısa bir süre de olsa hayatınızdan şikayet etme lüksünden kurtaracak. Ekmek parası kazandıran bir işiniz olduğu için şükrettirecek.
Kadının bir zerre  de olsa kıymeti yok mu,onu düşündürecek...




Üstelik bol da ödül sahibi Zerre...Altın Portakal’da en iyi yönetmen, en iyi ilk film, en iyi sanat yönetmeni, SİYAD ödülleri; Malatya Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu ve en iyi kurgu ödüllerinin sahibi.Hatta 2013 Yılının Haziran  Ayında da Rusya'nın Oscar'ı sayılan Moskova Uluslararası Film Festivalinde en iyi film ve en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandı Zerre. 

Zerre moskova'dan iki ödül birden aldı

Buyurun linkini de koyuyorum daha ne yapayım...Hep şamata gırgır yapacak  değiliz...Geçen gün twitterdan bir takipçim "keşke tek derdim senin gibi film seçmek olsa" yazmıştı.Umarım kendisi bu yazıyı okur da filmlerin insan hayatına neler katabileceğinin birazcık farkına varır...

Hade bakem size bol anlamlı hayatlar dilerim:)

Özlem Ögen Yurdakul

Zerre'yi mutlaka izleyin