Sabah kalkiyorum önce ona kahvaltı hazirliyorum.
Sonra zorla 5 sayfa kitap okutuyorum.
Hava kötü denize giremiyor diye hic hoşlanmadığım halde alışveriş merkezine gidiyorum.
Sonra bütün sitede bisiklet tepesinde peşınde koşuyorum.
Yetmiyor futbol sahasina gidip 2 saat başında bekliyorum.
Yırtik kot şort istiyormuş diye pazara gidip şort aliyorum.
Sonra dışarıda korkuyor diye bütün akşam içeride oturuyorum...
Peki ben bunlari niye yapiyorum? E anneyim de ondan be bir zahmet...
Benim kendi isteklerim ikinci planda.Neymis sahile inip yürüyüş yapacakmışım.
Hayallerim yok...Yokmuş gibi davraniyorum.Neymiş gezi programi yaparsam günlerce eve gelmezmişim.
Tutkularım pehhh...Neymiş tutku da neymiş düzen bozulurmuş...
Şikayet mi ediyorum? Nayir nolamaz nasla...Bir tek dileğim var mutlu ol yeter:)
Ama birazcık kendi hayatimi geri istiyorum be...Azicik...Isteyenin bir yüzü vermeyenin iki yüzü müydü neydi? En azindan artik 24 saat 7 gün annelikten kurtulabilmeliyim yani bir iş bulmaliyim di mi? Evet hep birlikte dua edelim mi lütfen edelim.Sonra gerisine bakariz yani hallederiz gibi sanki...
Sonra hayalmiş, tutkuymuş boşverelim. Onlar çok gerekli değil ki, ot gibi de yaşayabiliyor insan. Yaşamıyor mu Allah aşkına dürüst olun.Çoğumuz yaşamıyor muyuz? Özellikle de orta yaş civarlarinda gezen sevgili dostlarim. Büyük sehrin karmaşasinda kaybolan, sıradan hayatlarına sıkıca sarilan, düzen bozmaktan ödü kopan fedakar insanlariz biz. Daha önce yaptik yıne yapariz...Ha gayret.
Ama yine de çocuklarimizin mutluluğu herşeye değer. Bunu da anne olan anlar...Yalnzca anne olan!
30 Haziran 2015 Salı
Bir tek dilegim var mutlu ol yeter
3 Haziran 2015 Çarşamba
DOST BANA ÖZO'CUM DER...
5 Ocak 2015 Pazartesi
yalnızsın...
Ben çok hatırlamıyorum ama bir zamanlar ben de küçükmüşüm...
Hep sanki koca kadınmışım gibi geliyor bana.
Hiç oyuncaklarım olmamış, hiç sokakta oynamamışım, hiç ağlamamışım gibi
Oysa annem hep çok ağladığımı söyler bana...
Asker bir babayla öğretmen bir annenin ilk çocuğuyum.
Bir de kardeşim var benden yedi yaş küçük, canım o, ben ne değilsem o, o...
Çocukluğum şehir şehir gezerek geçti benim, malum baba asker dedim ya
Düşünsenize ilkokulu iki ,ortaokulu 3 ayrı okulda okudum ben.
Başka şehirler, başka insanlar ,başka hayatlar.
Sosyalliğimi bu gezmelere borçluyum biraz da...
Hatırlamıyorum sanki hiç çocuk olmamışım gibi dedim ya gerçekten de öyle.
İlkokulda neydim, ne yapardım birkaç fotoğraf olmasa hiç hatırlamıyorum.
Soğuk günlerde kaloriferin üstüne koyduğum yastıkta kestirmelerim ve delicesine korktuğum ilkokul öğretmenim dışında pek bir hatıram yok o yıllardan...
Bir de annemin öğlen uykularından nefret ederdim.
Şimdi oğlum evdeyken hiç uyumuyorum öğlenleri o da aynı şeyleri hissetmesin diye...
İlk ayrımı Elazığ'da öğrendim, kelime anlamını ve nedeni bilmeden dayak yediğim Kürt çocuklardan.
Yabancı olmayı Kars'ta öğrendim, karneme bile isteye, haksız yere zayıf verildiğinde.
Ve yalnız yaşamayı Bursa 'da öğrendim kolejde, hafta sonları sarı kulübelerde annemi aradığım sari jetonlardan.
Hala bazen gördüğüm bir rüyadan kan ter içinde uyanırım beynimde tek kelimeyle, yalnızsın...Yalniz miyim? Güvensiz miyim?
Oysa hic yalniz degilim baktiginizda. Ailem, arkadaşlarim ve boş vakitlerimde yapacak bir sürü şeyim var.
Ama içimdeki zaman zaman o tarifi imkansiz boşluğu dolduramayip adini yalnizlik mi koydum acaba?
Sizde de oluyor mu o boşluk?
Sanki bir şey yapman gerekiyormuş da ne yapacagini bilmiyormuşsun gibi...
Sanki içeride biryerlerde kilitli kalip disariya adim atamiyormuş gibi...
Sanki bambaşka bir yerden olani biteni izleyip içeri girmek istemiyormuş gibi...
Sanki masada herkes konuşurken sana anlatilanlar çok manasız geliyormuş gibi...
Sankiler uzayip gider. Boşluklar nereye gider? Gider mi? Cevap istiyorum...